dc.description.abstract | Bir cinsiyetin diğerinden üstün olduğunu savunan görüş ve ideoloji olan cinsiyetçilik, yüzyıllardır süregelen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. "Cinsiyet ayırımcılığı, genel anlamda bireylere cinsiyetlerinden dolayı toplumda adaletsiz bir şekilde davranılmasıdır. Bu anlamda cinsiyet ayırımcılığı bireyin insan haklarından tümüyle yararlanmasını engelleyen sosyal açıdan yapılandırılmış cinsiyet rolleri ve normlarına dayalı olarak herhangi bir ayırıma, dışlanma ya da kısıtlamaya maruz kalmasıdır. Cinsiyet ayırımcılığı, kaynaklara ve fırsatlara ulaşmada eşitsizlik, şiddet, temel hizmetlerden yararlanmada yetersizlik, çalışma yaşamı ve siyasette kadının sınırlı olarak yer alması ve kadınlarla erkekler arasındaki kişisel ilişkilerdeki güç dengesizliği hususlarıyla yakından ilişkilidir. Dolayısıyla cinsiyet ayırımcılığı; toplumda kadınların temel hizmetlerden yoksun olması, fırsatlara ve kaynaklara sahip olmada erkeklere oranla eşit olmayan koşullar yaşaması, şiddete uğraması, siyasette ve çalışma yaşamında düşük oranlarda temsil edilmesi biçiminde tanımlanmaktadır. Kadınların günlük yaşam faaliyetlerine tam ve özgür bir şekilde katılma olanağından yoksun olmalarına neden olan cinsiyet ayırımcılığının kapsamına; karar mekanizmalarına katılamama, kamusal olanaklardan yararlanamama, sağlıksız koşullarda yaşama, uygun konut sahibi olamama, çalışma yaşamında engellerle karşılaşma, işyerinde taciz ya da haksızlığa uğrama ile sendikaya üye olamama ve sendikal faaliyetlere katılamama gibi çeşitli konular girmektedir." (TMMOB, Cinsiyet Ayrımcılığı Hakkında https://www.tmmob.org.tr/sayfa/cinsiyet-ayrimciligi-hakkinda) Cinsiyetçilik kavramı kimi zaman bireyler arasında, kimi zaman toplumsal normlarda, kimi zaman ise basında, internet mecralarında, televizyon kanallarında ve sinema sektöründe işlenen konularda görülmektedir. Bu anlamda cinsiyetçilik kavramını işlerken sinema okumaları açısından yardımcı olan kuramsal yaklaşım 'Feminist Kuram'dır. Zaman içinde gelişen 'Feminist Kuram'ın ele aldığı konu ataerkil bir düzende işleyen sinema endüstrisinin ürettiği filmlerdeki kadın rollerine erkek bakış açısıdır. Feminist düşünce yapısı ile ortaya çıkan sinemada feminist eleştiri kavramı, cinsiyetçi kavramlara karşı çıkmaktadır. Psikanalitik çalışmaların önemli etkisi bulunan feminist eleştiri kavramı sinemada kimi zaman sert çizgilerle anlatılan kadın/erkek rollerinin analizi üzerine geliştirilmiştir. Bu konuda en önemli örneklerden biri; kadın/erkek ayrımının en net görüleceği ve kadının açık bir şekilde ötekileştirilen, kadına yönelik cinsiyetçilik kavramının yoğun çizgilerini taşıyan; 1995 yılında kurucularından olduğu Dogma 95 hareketiyle tanınan Danimarkalı Yönetmen Lars Von Trier'in 'Antichrist', 'Melancholia' ve 'Nympomaniac I-II' filmlerinin yer aldığı 'Depresyon Üçlemesi'dir. Cinsiyetçilik kavramından yola çıkarak ilerlenen tezde 'Feminist Film Eleştirisi' Yardımıyla Lars Von Trier'in 'Depresyon Üçlemesi' ele alınmaktadır. 'Lars Von Trier'in Depresyon Üçlemesi'nin Feminist Film Çözümlemesi' başlıklı tezde ilk olarak 'Antichrist (Deccal, 2009)' filmi, sonrasında 'Melancholia (Melankoli, 2011)' filmi ve son olarak 'Nymphomaniac I-II (İtiraf I-II, 2013)' filmleri feminist kuram kavramı üzerinden ele alınmaktadır. Tezdeki asıl amaç Danimarkalı yönetmen Lars Von Trier'in 'Depresyon Üçlemesi'nde kadın olgusunu seyirciye nasıl yansıttığı ve nasıl incelediğidir. Bu bağlamda kadının sinemadaki karakterinin izleyiciye nasıl kötü ve aciz yansıtıldığını göstermek belki de Trier'in asıl amacının toplumsal ikiyüzlülüğü bir şekilde seyircinin yansıtmaya çalışmasını çözümlemektir. Bu anlamda tezde 'Kadın kimdir, ne için vardır, bilgi-ruhsal-cinsel açıdan erkeklerden daha aciz bir varlık mıdır? Yoksa tüm bunlar toplumun aslında ikiyüzlülüğü sebebiyle mi bu şekilde öğretilmiştir?' sorularının yanıtları ele alınırken Lars Von Trier'in sineması feminist metodolojiyle incelenmektedir. | en_US |